FRFRFRFR
|
|
|
|
Her şey Yunan deniz tanrısı Poseidon ile başladı. Erken zamanlarda tanrılar dünyayı kendi aralarında paylaşırken, Poseidon tarihe Atlantis olarak geçecek adayı seçti ve onu 10 parçaya ayırarak oğulları arasında paylaştırdı. En büyük ve önemli parçayı ise en büyük oğlu Atlas’a büyük Kral’a verdi. Atlantiğin soğuk ve karanlık sularına batmasının binlerce yıl ardından, Atlantis tarihin en büyük bilmecelerinden biri olarak varlığını sürdürüyor. Geçmişte, eğer gerçekten böyle bir uygarlık vardıysa, tarihçilere göre batışı bir günden daha az bir zaman içerisinde gerçekleşti. Atlantis’in yükselişi ve denizin derinlikleri altında kayboluşu hakkında, yaşayan en büyük hikayeler, M.Ö dördüncü yüzyılda, Yunan düşünür Pluto tarafından kaleme alınmıştı. Atlantis mimarisindeki zevki, büyük meyve bahçeleri ve bünyesinde barındırdığı hayvanlarla adeta cennet’ten bir parçayı andırıyordu. Merkezinde bulunan Kraliyet binası, yanında Poseidon onuruna inşa edilmiş tapınak ve dış halkalarda düzen içinde yapılanmış konakları ile Atlantis’i kurtarmaya ne muazzam altın hazineleri ne de kendi kurtulma çabaları yetti. Manevi değerlerini kaybeden ve gittikçe yozlaşan Atlantis halkı tanrıların tepkisini çekti ve bu muhteşem uygarlığı çabuk ve olağanüstü bir sona sürükledi. Tarih içerisinde Atlantis zaman zaman diğer gizemli yapı ve yerlerle de bütünleştirildi. Mısır piramitler ve İngiltere’de Stonhenge gibi. Platon’nun anlattığı efsanevi uygarlık hakkında hiç bir zaman somut verilere ulaşılamadı. Ama büyük bir çoğunluk, Atlantis’in gümüş, bakır ve altından yapılarının, okaynusun altında, bulunabilmek için parladığıma inanıyor.
Pluto’nun anlattıklarına göre, üç kanal ile çevrelenmiş şehrin merkezinde, yanında Poseidon icin yapılmış tapınak ile birlikte yükselen ve önünde geniş bir avlusu bulunan Kraliyet Binası bulunuyordu. Yapılar, Poseidon’un en büyük oğlu ve kayıp uygarlığın Kraliyet’in ilk büyük Kralı Atlas tarafından inşa edilmişti. Ama ondan sonra gelen Hükümdarlar güçlerini ve bilgeliklerini gösterebilmek için bu geometrik dehayı kendilerinin yaptığını büyük bir keyifle belirtmişlerdi. Saray’a gelmek isteyen ziyaretçiler, binanın önündeki avluya ulaşabilmek için üç kanaldan, kalay ve bakırdan yapılmış ve adeta ateşten yapılmışçasına parlayan duvarlar ve onları ayıran büyük kapılardan geçmek zorundaydılar. Bütün yapılar öylesine muhteşemdiki, Plato bunları ifade edebilmek için gerekli kelimeleri bulamadığını yazmıştır. Olağanüstü güzellikteki Kraliyet Binası o güne kadar gördüğü ve ondan sonra da hiç bir zaman göremeyeceği bir güzellikteydi Uygarlığın manevi merkezi Poseidon Tapınağıydı. Burada yapılan toplantılarla kanunlar ve kurallar belirlenirdi.
12 Nisan 1939’da 22 yaşında genç bir adam, transa geçtikten sonra Atlantis’in son günleri hakkında açıklamalarda bulundu. Bu açıklamalarında, Atlantis hemen yok olmadan önce o zamanlar Maya diyarı olarak söylenen ve şimde Yucatan olarak bilinen varlık, okyanusu uçan aracı ile geçerek Ülke’ye vardı. Konuşmacı uyuyan şair olarak anılan Edgar Cayce’ti. Transa geçerek geçmişten izlenimler aktardığı için kendisine bu isim verilmişti. Cayce, Atlantis Uygarlığında 20 yüzyılda dahi görülemeyecek teknolojilerin kullanıldığını anlattı. Atlantis dibe batmadan önce hava taşıtları ile ülke’den kaçabilen bir gurubun bilgeliklerini, ulaşabildikleri her köşeye öğretmeye çalıştıklarını belirtti. Şairin söyledikleri belki o günler için oldukça fantastik olabilirdi. Ama İsa’nın doğumundan 355 yıl önce Atlantis’in hikayesini yazan Pluto ve kuşaktan kuşağa anlatılan bütün hikayeler Atlantis’i bu güne kadar taşıdı. Denizin dibinde keşfedilmeyi bekleyen kayıp bir cennet! Dünya üzerinde çözülmeyi bekleyen birbirinden ilgiç bilmece ve gizemlerin olduğu bir gerçek. Bulardan bazıları hemen her gün görebildiğimiz bina ve yerler. Ama bazıları varki saklı mezarlarında hala keşfedilmeyi bekliyor. 2000’den fazla kitaba, sayılamayacak kadar fazla hikaye ve şair’e ilham kaynağı olan Atlantis, bu güne kadar pek çok bölgede araştırıldı. Güney Afrika Atlas Dağları’nda, Sahara çöllerinde, Malta ve Akdeniz adalarında. Tunus ve İspanya’da, Yunanistan’da ve Mısır’da. Aynı zamanda kayıp uygarlıklar MU ve Lemuria ile bağlantıları olduğu düşünüldü.
Atlantis Üzerine Araştırmalar ve Bağlantılar
Ignatius Loyola Donnely 1831 yılında Philedelphia’da dünyaya geldi. Hedefleri ve tutukuları olan, Donneyl genç yaşta babasını kaybettiği halde, annesinin de desteği ile eğitimine büyük bir önem verdi ve başarıyı yakalayarak avukat oldu. Philedelphi’lı politikacı 1856 yılında doğum yerinden ayrılarak Minnesota’ya taşındı. Okumak başlıca tutukularından biri olan bürokrat, zamanının büyük bir bölümünü, Kongre Kitaplığında geçiriyor ve ayırım yapmaksızın okuyordu. 1870 yılında Jules Verne’in Denizler Altında 20 bin Fersah kitabını okuyan ve burada Atlantis’in kalıntılarını bulan denizaltı araştırmacılarından etkilenen Donnely, kendini Atlantis ve onun izlerini bulmaya adadı. 1881 yılında Minnesota’daki evinde kısaca Atlantis adını verdiği kendi kitabını, notlarını yazmaya başladı. Gündüzleri iş harininde vakit bulduğunda, geceleri de kerosen ışığı altında yazmayı sürdüren Donnely yazdıkça kendini daha çok bu işe kaptırdı. Ona göre Atlantis dünya üzerindeki ilk modern uygarlıktı.
|
|
|
|
|
|
|
GGGGGGGGGGGGGGGGGGG |
|
|
|